-
1 Yakın Çağ
-
2 Yakın Çağ
ист.но́вое вре́мя -
3 yakın çağ
çaxa nêzik -
4 Neuzeit
-
5 пора
I п`ораж1) gözenek (-ği)2) перен. hücreII пор`аглубоко́ проника́ть во все по́ры о́бщества — toplumun her hücresine derinlemesine nüfuz etmek
жпора мо́лодости — gençlik çağı
сеноко́сная пора — ot biçme vakti
в ночну́ю по́ру — gece vakti
дождли́вая пора — yağmur mevsimi
счастли́вая пора жи́зни — yaşamın mutlu dönemi
2) → сказ. zamanı geldiдавно́ пора рассмотре́ть э́тот вопро́с — bu sorunu ele almanın zamanı çoktan geldi
••с каки́х пор? — ne zamandan beri?
до неда́вних пор — yakın zamanlara kadar
я до сих по́р удивля́юсь — halâ şaşarım
покра́сь вот до сих по́р — burasına kadar boya
с да́вних пор — eski zamanlardan beri
в ту по́ру — o zamanlar, o sıralar(da)
на пе́рвых пора́х — ilkten, önceleri
до каки́х пор? — ne zamana kadar?
и с тех пор его́ бо́льше не ви́дели — o gün bugündür onu gören olmadı
с тех пор как я его́ не ви́дел... — ben onu görmeyeli...
с тех пор как постро́ен заво́д... — fabrika kurulduğundan bu yana...
-
6 Zeit
Zeit f <Zeit; Zeiten> zaman, vakit; (Zeitalter) a çağ, dönem; GR zaman;die Zeit ist um vakit tamam/doldu;die Zeit nutzen vakti değerlendirmek;die ganze Zeit (hindurch) onca zaman (boyunca);eine Zeit lang bir süre;es wird Zeit, dass … -menin zamanı geliyor;(für) einige Zeit bir süre (için);freie Zeit boş zaman;ich habe keine Zeit (hiç) vaktim yok;in letzter Zeit son zamanlarda;in nächster Zeit en yakın zamanda;mit der Zeit zamanla, yavaş yavaş;mit der Zeit gehen zamana uymak;seit dieser Zeit o günden beri;sich (D) Zeit lassen acele etmemek;sich (D) Zeit nehmen für … için zaman ayırmak;Zeit sparend zamandan tasarruf eden/edici;von Zeit zu Zeit zaman zaman;vor einiger Zeit bir süre önce;… aller Zeiten bütün zamanların -(s)i;das waren noch Zeiten (o günler) ne günlerdi; -
7 Zeit
a. ling, sport zaman, vakit; (\Zeitpunkt) an; (\Zeitraum) süre [o müddet]; (\Zeitalter) çağ; (Bronze\Zeit, Stein\Zeit) devir; (Uhr\Zeit) saat; (Jahres\Zeit) mevsim;seit einiger/geraumer \Zeit bir/uzun süredir;nach türkischer \Zeit Türk saati ile;zu jeder \Zeit her zaman;zu keiner \Zeit hiçbir zaman;zur \Zeit Napoleons Napolyon devrinde;eine \Zeit lang bir zaman boyunca; ( eine Weile) bir süre [o müddet];seit dieser \Zeit bu [o o] zamandan beri;nach kurzer \Zeit az zaman sonra;mit der \Zeit zamanla;mit der \Zeit gehen zamana uymak;wir wollen keine \Zeit verlieren vakit geçirmeyelim;wir haben noch fünf Minuten \Zeit daha beş dakika vaktimiz var;wo warst du denn die ganze \Zeit? bunca zaman neredeydin?;\Zeit gewinnen vakit kazanmak;jdm die \Zeit stehlen ( fam) birinin vaktini almak;jdm dat mit etw dat die \Zeit vertreiben bir şeyle birini oyalamak, bir şeyle birinin vaktini almak;auf \Zeit süreli;es wird ( allmählich) \Zeit (yavaş yavaş) vakit geliyor;es ist an der \Zeit ( zu gehen) (gitme) vakti geldi;morgen um diese \Zeit yarın bu vakitler;um 12 Uhr mitteleuropäischer \Zeit Orta Avrupa saatiyle saat 12'de;der größte Schwindler aller \Zeiten gelmiş geçmiş en büyük düzenbaz;zur rechten \Zeit zamanı gelince;alles zu seiner \Zeit! her şeyin zamanı var!;von \Zeit zu \Zeit zaman zaman, vakit vakit;auf bestimmte \Zeit belirli bir süre için;auf unbestimmte \Zeit belirsiz bir süre için;im Laufe der \Zeit zaman geçtikçe;die heutige \Zeit şimdiki zaman, zamane, günümüz;die gute alte \Zeit! hey gidi günler hey!;das waren noch \Zeiten! ne günlerdi onlar!, o günler ne günlerdi!;zu der \Zeit, als ich jung war/in Köln wohnte ben gençken/Köln'de otururken;in letzter \Zeit son zamanda;in nächster \Zeit yakın zamanda;für alle \Zeiten ebediyen;auf unabsehbare \Zeit belirsiz bir süre için;die \Zeiten ändern sich zamanlar değişiyor;das ist vor meiner \Zeit geschehen bu benim zamanımdan önce oldu;zu meiner \Zeit benim zamanımda;du liebe \Zeit! bak sen şu işe!;\Zeit ist Geld ( prov) vakit nakittir
См. также в других словарях:
Yakın Çağ — is., öz., tar. Fransız İhtilali (1789) nden zamanımıza kadar olan süre … Çağatay Osmanlı Sözlük
çağ — is. 1) Zaman dilimi, vakit 2) Hayatın çocukluk, gençlik vb. dönemlerinden her biri, yaş Yazık ki delikanlılık çağını çoktan aşmıştır, şakaklarına kır düşmüştür, ayrıca hastadır. R. H. Karay 3) Kendine özgü bir özellik taşıyan zaman parçası, dönem … Çağatay Osmanlı Sözlük
yakın — sf. 1) Az bir ara ile ayrılmış olan (zaman veya yer), uzak karşıtı 2) Küçük, önemsiz değişikliklerle birbirinden ayrılan Buna yakın bir söz söyledi. 3) Aralarında sıkı ilgi bulunan 4) Benzeyen, andıran, yaklaşan Beş dönüme yakın bahçesi bir… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kürsü — is., Ar. kursī 1) Kalabalığa karşı konuşma yapanların önünde bulunan yüksekçe yer İki gün süren tartışmalardan sonra Mustafa Kemal kürsüye geldi. F. R. Atay 2) Ana bilim dalı Türk Dili Kürsüsü. Yakın Çağ Tarihi Kürsüsü. 3) hlk. Sandalye 4) esk.… … Çağatay Osmanlı Sözlük